kapitalizmin mezar kazıcıları
  acemi teorisyenler
 

KAPİTALİZM 

İnternette yazıyoruz,'kapitalizm nedir?' diye.Okuyoruz,okuyoruz ama bir tane güzel bir söz bulamıyoruz. 7den 70e herkes kapitalizmi kötülüyor. Herkes kapitalizmden şikayetçi. Yazıyorlar diz boyu kapitalizm şöyle yapıyor kapitalizm böyle yapıyor.Yozlaşmışlıklar, cinayetler, açlıklar, savaşlar...Herşeyden kapitalizm sorumlu tutuluyor.
Yani şu sonuç çıkıyor.Kapitalizme sadece komünistler karşı çıkmıyor! Ama şu da bir gerçektir ki anti-kapitalist mücadelenin bayraktarlığını da komünistler yapıyor. Çünkü şunu iyi biliyoruz ki kapitalizme karşı çııkmadan,oligarşiye karşı savaşmadan anti-emperyalist bir mücadele beklenemez....
Peki Nedir Kapitalizm?

Feodalizmden sonra sanayi devrimi ile ortaya çıkan bir toplumsal-ekonomik yapı ve üretim biçimidir.Bu sistemde tüm üretim ve dağıtım araçları (toprak, fabrikalar, bürolar, ulaşım araçları, basın v.b.) bir azınlığın, kapitalist sınıfın tekelindedir.Kapitalizm var oldukça kar ihtiyaçlardan önce gelir.
800 milyon insan aç
Kapitalizm bir yanda inanılmaz bir zenginlik diğer yanda ise ölümcül bir yoksulluk üretiyor. Dünya Bankası ve Dünya kalkınma raporu verilerine göre;

-Dünya nüfusunun yarısı, yani 3 milyardan fazla insan günde 2 dolardan daha az, 1,5 milyar insan da 1 dolardan daha az bir gelirle “yaşıyor”. Buna karşılık dünya nüfusunun yüzde 10’u, dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini alıyor.
800 milyon insan aç yaşıyor. Yılda 11 milyon çocuk açlıktan ölüyor.
Afganistan’da günlük ortalama gelir 44 cent, Etiyopya ve Kongo’da ise 27 cent.
-Doğu Asya ve Pasifik ülkelerinde yaşayan 267,1 milyon kişi, Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yaşayan 17,6 milyon kişi, Latin Amerika ve Karayipler’de yaşayan 60,7 milyon kişi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan 6 milyon kişi, Güney Asya’da yaşayan 521,8 milyon kişi, Sahra altı Afrika’da yaşayan 301,6 milyon kişi, günde 1 dolardan daha az gelirle yaşamını sürdürüyor.

Peki

çare nedir?
Tabiki sosyalizm.Yani iktidar ve üretim araçlarının halk tarafından kontrol edildiği bir toplum,Yani payla
şım,dostluk,yoldaşlık,eşitlik,özgürlük...Yani kapitalizme, oligarşiye, liberalizme karşı savaş...
Yani s
ınırların,sınıfların,paranın,sömürünün,baskının olmadığı;eşitliğin,toplumsal özgürlüğün,paylaşımın,erdemliliğin olduğu bir dünyada yaşamak...
Yani emperyalizmin,oligar
şinin;kısacası AB'nin,NATO'nun,ABD'nin neo-liberal politikalarına karşı tüm dünya halklarının mücadele etmesi...
İşte tek çare bu.Tek çare devrim ve sosyalizm...
                                                     (kazıcılar)

REFORMİZM

Reformizm diye adlandırılan siyasal anlayış dünyanın her yerinde ve her dönemde işçi hareketini zaafa uğrattı; bu niteliği nedeniyle de Marksist saflarda çok derin tartışmalara konu oldu. Marksizmin kurucularından başlayarak Lenin ve diğer devrimci önderler, reformizmin siyasal anlamı, sosyal kökleri ve yarattığı tahribatlar üzerinde durdular. Alman Sosyalist İşçi Partisinin tüm yönetici kadrosunu hedef alan genelge niteliğindeki mektuplarında (17-18 Eylül 1879 tarihli), Marx ve Engels, parti yöneticilerinin reformist yaklaşımlarını yerden yere vuruyorlardı. Bu reformist sosyalistler, burjuvaziye yaranmak uğruna işçi sınıfının devrim programının keskin görünen yanlarını törpülemekle meşguldüler. Onlar bu sayede proleter mücadelenin geniş kitlelere ürkütücü gelmeyeceğini ve partiye çok daha fazla sayıda insan kazanılabileceğini iddia ediyorlardı. 

Marx ve Engelsin deyişiyle, sosyalist geçinen bu siyasetçiler, işçi sınıfının devrimci konumu nedeniyle mücadelede aşırıya gidebileceği korkusuyla dolup taşan küçük-burjuvazinin temsilcileriydiler. Partiyi işçi sınıfının partisi olmaktan çıkartan reformist yöneticilerin siyasi yaklaşımı, Marksizmin kurucularının satırlarında çarpıcı biçimde teşhir edilmekteydi. Devrimden ölesiye korkan reformist yöneticiler, uzun erimli amaçları, nihai hedefleri propaganda etmekten vazgeçmiş, anlık ve küçük başarıların peşinden koşmaktaydılar. Tüm güçlerini ve enerjilerini kapitalist topluma payanda olmaya hasreden reformistlere bakılacak olursa, insan devrimin getireceği sarsıntılardan köşe bucak kaçmalıydı. Ve toplumsal dönüşüm sürecini barışçıl bir çözülme sürecine dönüştürüp (sanki mümkünmüş gibi!), yaşamını yavaş adımlarla gerçekleşecek bölük pörçük reformlara adamalıydı. 

Lenin de tüm siyasal yaşamı boyunca reformizmin amansız bir düşmanı oldu ve işçi sınıfının aydınlatılabilmesi için hemen her fırsatta bu konuya değindi. Avrupa işçi hareketini baltalayan reformizmin sosyal kökleri üzerinde duran Lenin, bu bağlamda işçi aristokrasisinin ve işçi bürokrasisinin uğursuz rolünü açıklığa kavuşturdu. İkinci Enternasyonalin sınıf işbirlikçisi ve dönek liderlerine karşı devrimci mücadele bayrağını yükselten Rosa Luxemburgun önemli çalışmalarından biri de reformizmin teşhirine hasredilmişti. Sosyal Reform ya da Devrim adlı kitabında Rosa, burjuva devleti yıkmayıp dönüştürerek, yani reforme ederek işçi-emekçi kitlelerin yaşam koşullarının düzeltileceğini iddia eden siyasal anlayışın maskesini düşürüyordu. Kapitalist devlet altında gerçekleşecek sosyal reformların doğal sınırları bulunduğuna ve bu sınırların sermayenin çıkarlarının diktiği engelleri asla aşamayacağına işaret ediyordu Rosa.

                 ....alıntıdır


TEK YOL REFORMİZM


Yoldaşlarımızdan bize miras kalan bir söz vardır:"Devrim
için dövüşmeyene Sosyalist denmez" diye.Birde savaşmadan
kendine devrimci,burjuva yasallığının batağında kendine
Leninist diyen "milli komünistlerimiz" vardır.Bu iki ör-
nek arasındaki fark birinin devrimciliği bize pratikte
yaşayarak öğretmesi,diğerinin de lafla peynir gemisi yü-
rütmesi...

Bu devletin resmi ideolojisi kemalizmdir.Yani devlete kar-
şı çıkmadan kemalizme karşı çıktığını iddia etmek yada TC'yi
savunarak "biz komünistiz" demek Bağdat sokaklarında pinokyo-
culuk oynamak gibi birşeydir.

Birde kendi soL'unda 1 Mayısta polise,panzere taş atmanın,
devlete karşı çıkmanın işçisınıfına birşey kazandırmayacağını
söyleyecek kadar da oportünistlerdir.

Bir başka konuda işçisınıfı iktidarını hedefleyip üyelerinin
yüzde 90'ının küçük burjuva ve öğrenci grubu olmasıdır.İnsanın
madem SD'cisiniz bari kadıköy'den çıkında fabrikalara inin diye-
si geliyor.(Tabi Cumhuriyet'i AKP'den kurtarmaya çalışmaktan
vakit bulabilirlerse)

YAŞASIN ABD

Dağlıca'da 15 askerin hayatını kaybetmesinden sonra yükselen
faşist dalgadan korkan peynir gemisi kaptanları önce PKK'yi
ABD uşaklığıyla,sonrada bölücülükle suçladı.Bundandır ki fa-
şistler kendilerine saldırmasınlar diye bir de'ülkemizi abdye
böldürmeyeceğiz' pankartı astırıldı.

Eee ne diyelim asıl düşmana sahip çıkarak her suçu ABD'ye atarak
(ki bizde bunu inkar etmiyoruz ama oligarşiye karşı mücadele
vermeden Emperyalizme karşı mücadele verilmez diyoruz) gün geçir-
mek ve bu şekilde devrim yapacaklarını iddia etmek...Yada bu şekilde
sosyalizmi getireceklerse o zaman yaşasın ABD diyoruz ki nice sos-
yalizmlere...(Merak ediyoruz ya peynir gemisi kaptanlarının MK'sı
ABD'de yaşasaydı kime karşı mücadele edeceklerdi)

AKP'yi istemiyorlarmış...(galiba CHP gelsin istiyorlar)...Bu şekil-
de de bataklık dururken nasılda sineklerle uğraştıklarını gösteri-
yorlar.Ne diyelim o zaman yaşasın AKP(belki AKP'ye karşı mücadele
vererek devrim yaparlar)

VİVA TC

Cumhuriyet tasviye sürecindeymiş,cumhuriyet kazanımları AKP ile
birlikte elden gidiyormuş (eğer bahsettikleri muz cumhuriyeti ise
güle güle) ve bu tasviye sürecini partiyle durduracaklarmış.
Halkçılık,laiklik,devletçilik bu ülkeye bol geliyormuş.Bunun
başını da AKP çekiyormuş,AKP'ye karşı çıkmaksa boyunlarının bor-
cuymuş...Utanmasalar yakında kemalizm Leninizm'in uzantısı bir
ideoloji diyecekeler...

Radikal İslamcılar bile bu peynir gemisinden daha devrimci çıktı
(en azından onlara oligarşinin ve darbecilerin şakşakçıları diye-
cek kadar).En azından adamlar oligarşiye,devlete ve cuntaya karşı
çıktıklarını tv'den söyleyecek kadar aklı başındalar.(Tabi  maraşta,
çorumda,sivasta olanları unutmadık)Ama doğru söze ne denir,gerçek
bu...

Ne diyelim o zaman...Muz cennetine sahip çıkarak devrim yapacaklarsa
diyecek birşey yok:VİVA TC...

HAYDİ PİKNİĞE

sevgili reformist ve milli komünistlerimiz madem TC'ye sahip çıka-
rak devrim yapmayı planlıyorlar,bizde devrimci komünistler olarak
bu planın gerisinde durmak istemediğimizi belirtiriz.Maksat TC'ye
sahip çıkmaksa bize görev düşmüyor zaten.Biliyoruz ki TC kendini
cuntalarla,gözaltılarla,işkencehanelerle yeterince koruyor.
O zaman devrimin olup sosyalizmin geldiğini var sayıyor ve bizde
polis amcalarla çatışmayı bırakıp pikniğe gitmeyi kararlaştırdığımı-
zı tüm devrimci kamuoyuna ilan ediyoruz(anladınız siz onu)...

BİR SORU

-Madem Enternasyonalistsiniz neden kilometrelerce uzaktaki bir ulusa
sahip çıkıp,yanı başınızda savaşan Kürt Halkı'na sahip çıkmıyorsunuz?
(çıkıyoruz demeyiniz TC'ye şikayet ederiz)Yoksa siz Misak-ı Millici misiniz?

SON SÖZÜMÜZ YOK

Son sözümüz yok...Çünkü bizim son sözümüzü silahımız söyleyecek.Ama siz
yolunuza devam edin bizde kendi yolumuza.Bizler var olan devlet aygıtlarına
karşı açlık-susuzluk demeden mücadelemize devam edelim.Biliyoruz ki 'özgürlük
sokaktadır'...Özgürlük kaldırım taşlarının altındaki kum taneciklerini orta-
ya çıkarmakla gelecektir.Özgürlük sıcaklaşan namlularla gelecektir.Biz yolu-
muzu 1969'dan bu yana seçtik.Yolumuz Mahir'in,Deniz'in,Adalı'nın yoludur,yolumuz
düşenler yoludur...KURTULUŞA KADAR SAVAŞ...

-------------------------------------------

"Komünistler kendi fikirlerini ve amaçlarını saklamayı reddederler.
Kendi amaçlarına mevcut toplumsal düzenin zorla yıkılmasıyla erişebileceklerini
açıkça ifade ederler.Egemen sınıflar bir devrim korkusuyla tirtir titresinler.
Proleterlerin kendi zincirlerinden başka kaybedecekleri hiçbir şeyleri yoktur.
Ancak kazanacakları bir dünya vardır.Bütün ülkelerin işçileri,birleşin!"_Karl Marks_

"örgütü örgüt yapan,onu kitlelere tanıtan programlar ve yaldızlı sloganlar değil,
devrimci eylemlerdir"__Mahir Çayan_

Yaşasın KURTULUŞA KADAR SAVAŞ Şiarımız...
                                                      (kazıcılar)


                                                               YOLDAŞLIK                                                                                    
         Yoldaşlık topluluğu yeryüzünün en onurlu ve devrimci sosyalist yaşam tarzıdır. öyle ki Bir devrimci kendi yoldaşlarına karşı ihanet ediyorsa bu yapılan ihanet aslında devrim ve sosyalizme karşı yapılmıştır. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele eden insanlar arasında gelişti bu ilişki...Sadece aynı amaçlar için bir araya gelmek -örgütlenmek- değildi bu ilişkinin zemini. Köklerini, dünyayı aynı şekilde yorumlamak ve aynı şekilde konumlanmaktan alan ortak ideolojide bulduğumuz ruh hali, sevgi, cesaret, dayanışma-paylaşma biçiminde somutlaşıyordu yaşamımızda. Yoldaşlaşma salt bilinçlenmeyle olmaz. O olağanüstü güzel duyguyu oluşturan etmenler, paylaşımdır, emektir, üretimdir. Ve bütün bunların yaşamda gerçekleşmesi, sahiplenmeyle paralel biçimde, birbirini üreterek gelişir. Bilinci, ideolojiyi, hedefi, güçlükleri, örgütü, örgütsel koşulları paylaşmayla başlayan süreç, giderek kavganın değişik boyutlarda da paylaşılmasıyla iyice pekişir. 
         Küçük-burjuva anlayışlar ve değerler devrimci düşünceleri, devrimci ahlakı yozlaştırır, kirletir, çürütür ve partili kimliğe yakışmayan davranışlarda bulunan kadrolar yaratır. Burjuvazinin yozlaşmış ahlakına karşı devrimci ahlak, komünistlerin mücadelesiyle örtüşen bir yaşam biçiminin oluşturulmasında yol gösterici olur, mücadeleye yön verir. Devrimci ahlak; parti içerisinde yoldaşlık ilişkilerine de yön vererek kollektivizmi geliştirir, kolektif bilinci hakim kılar. Devrimci ahlak; kollektifin yoldaşça sevgi, yoldaşça denetim, yoldaşça paylaşım, yoldaşça eleştiri-özeleştiri, yoldaşça güven üzerine oturmasını sağlar. 
         Yoldaşlık, temelde her ilişki gibi ama onların tümünün ötesinde, ilmek ilmek örülen bir ilişkidir. Emek ister, sabır ister. Ancak ilmeklerden biri hatalı örülürse, eksik olursa; sağlamlığı bozulur, gücü zaafa uğrar. Dolayısıyla, çok dikkat ister. Ve yapılan herhangi bir hata, gün gelir, su yüzüne çıkar. Edilen kötü bir söz, yanlış bir davranış, temelsiz bir eleştiri, keyfi bir tavır vb. eğer hata olarak teşhis edilip bilinçli bir şekilde düzeltilmezse, başta yoldaşlık ilişkisi olmak üzere, bir bütün olarak mücadeleye zarar verir, yozlaşmaya zemin hazırlar.
        Yoldaşlığın en güzeli, en zor günlerde yaşananı, gelişenidir. Paylaşılan bir simit, yürümekten şişen ayakların ortak sızısı, geceyarısı kuytu bir köşede birbirine sığınıp gizlenmek, sobasız bir evde beraber titremek, ortak özverilerde bulunmak, düşmana karşı sırt sırta vermek, en elverişsiz koşullara rağmen birlikte üretmek, direnmek, kendinden sakındığını yoldaşına layık görmek, ihaneti ve acıyı, inadı ve direnci paylaşmak... ve bütün buna benzer zorlukları sızlanmadan, şikayet etmeden, sadece yapılmak zorunda olunduğu için değil, bilerek ve isteyerek yapmak, insanlar arasındaki ilişkiyi görece rahat zamanlardakine oranla, çok daha hızlı ve güçlü bir biçimde geliştirir. Yoldaşlık ilişkisi, insanlık değerlerinin en yoğun ve rafine tarzda üretildiği ve hayata geçirildiği ilişkidir. Sevgi, coşku, dayanışma, dürüstlük, güven, sadakat, inanç, hepsi doruktadır. Yoldaşça kalın...



Emperyalist Kuşatma Altında Küresel Isınma


Günümüzde çevre kirliliğinin artmasıyla beraber buna bağlı olarak küresel ısınma dediğimiz;
yani dünya ısısının artması meydana gelmektedir.Üstelik bazı emperyalist tekeller buzulların
günden güne erimesini bie tehlike olarak görmek yerine,buzullar ortadan kalkınca çıkacak olan
yeraltı kaynaklarını ellerini ovuştura ovuştura beklemektedirler.

Buzulların erimesiyle Dünya'yı bekleyen tehlikelerden bazıları şunlardır:

-Artık dünyada su savaşları başlayacak,insanlar sadece savaşla değil aynı zamanda susuzluktan
ölecektir.
-Deniz seviyesinin yükselmesiyle taşkınlar meydana gelecek,kıyı kesimlerinde önemli bir toprak
kaybı meydana gelecektir.
-Yüksek sıcaklıkla beraber aşırı buharlaşma,kuraklık,yangın vb. felaketler ortaya çıkacaktır.
-En korkuncu ise sıcaklıkla gelen kuraklıktan dolayı toprak verimsizleşecek,insanlar aç kalacak
ve artık birbirlerini yemeye başlayacaktır(Bilim ve Teknik 1996 yayını böyle diyor.)

Bizler emperyalistlerin sermayesine sermaye katması için yaptığı bu felaketleri engellemeye
çalışmalıyız.Bu gözünü para bürümüş kapitalist ülkeler gibi  buzullardan çıkacak kaynaklardan
çıkacak sermayeyi değil,üzerinde yaşadığımız dünyayı düşünmeliyiz.Bizim başka dünyamız yoktur ve
o dünyayı elbet erdemli insanlar kazanacaktır.Son sözümüz "Bu Dünya bizim onlara kalmayacak".

        Yazı: M.Y



İNSANIN İNSANLIĞA YABANCILAŞMASI:YOZLAŞMA

          Litaretüre göre uygarlık tarihi beşe bölünüyor:ilkel komünal toplumlar, köleci toplumlar, feodal toplum, kapitalist toplum ve sosyalist toplum.İlkel komünal toplumlardan bahsederken de Marx bu toplumun aslında insnalığın özü olduğunu;yani insanlığın gerçek özünün payalaşan, bir arada yaşayan, erdemli, dayanışmacı, bencillikten uzak olduğunu belirtiyor.(bknz:İlkel komünal toplumlar)
          Bu nedenle insanın insanlığa yabancılaştığını söylemek gayet normaldir.Çünkü kapitalist toplumla beraber bölünmüşlük, bencillik; bu yozlaşma hat safhaya ulaşmıştır.İnsanlar bencilliği, paraya tapıcılığı, ırkçılığı doğal bişey kabul etmiş ve maalesef hayata geçirimiştir.
          
Tek Bir Dünya,Tek Bir Millet;Yani Bir Arada Yaşamak Hayal midir?

           Bunun hayal olduğunu söylemek ancak Emperyalizmin uşaklığını kabul etmiş;Kapitalist ideoloji altında milliyetçilikle yozlaşmış insanlara yakışır.Çünkü yukarda belirttiğimiz gibi yozlaşma insanlığa yabancılaşmadır,insanın gerçek insanlık duygusundan men edilmesidir.Bu hareket de zaten emperyalist tekellerle birlikte insanlığa enjekte edilmektedir.
            Tabi dünya barışı,sınıfsız ve sınırsız bir dünya,yani bizim olan dünyayı istemek bazılarının işine yaramamaktadır.Çünkü emperyalizm kendi çarkını dönderebilmesi için öncelikle insanları parçalara bölmesi(ulus gibi),sonra aralarına sınır çekmesi(ülke gibi) sonra da kapitalizmin olmazsa olmazlarından biri olan rekabeti doğurması gerekir.Tabi bu rekabetin sağlanması içinse en büyük silah ya dindir,yada milliyetçiliktir.Evet milliyetçilik ancak kapitalizmin işine yaramaktadır(tabi günümüz dünyasında).Oysa milliyetçilik Fransız İhtilaliyle başlamış anti-emperyalist bir kavramdır. Yani ezilen ulusların büyük burjuvalara karşı kendisini bağımsız ilan etmesi gerektiği anlamında savunulmaktadır.Oysa Leninist literatürde ezen ulus milliyetçiliğiyle,ezilen ulus milliyetçiliği arasında fark olduğu söylenmektedir.Yani ezilen uluslarınki anti-emperyalist ezen uluslarınki ise faşist bir anlayıştır.

Kısaca Faşizm Nedir?

             Faşizm'in ansiklopedideki anlamı milliyetçilik-ırkçılık-kapitalizmin en vahşi hali vs.dir. Faşist yöntem ise katliam,öldürme,sürgün,hapis vb.dir(örn:Hitler,geobels,musollini yada 12 eylül).
             Peki nasıl olur faşizm?Yanıt önce kapitalizmin ve kapitalizmi elinde tutan Oligarşinin olması gerekir.Oligarşinin iktidarı elinde tutması için faşist baskılar yapması şarttır.Bu ya yabancı düşmanlığıyla ön plana çıkar yada ülkedeki azınlıkları yada egemenliğindeki bir ulusa zulüm uygulayarak.Türkiye oligarşisi açık faşizm uygulamasada kapalı bir şekilde bunu uygulamaktadır. Ülkücü çeteleriyle,Askeri darbeleriyle, suikastlarla, Ogün Samastlarla bunu harekete geçirmektedir.

Peki Ne İstiyoruz?

          Sayalım:Sınırların,sınıfların,paranın,sömürünün,baskının olmadığı;eşitliğin,toplumsal özgürlüğün, paylaşımın,  erdemliliğin olduğu bir dünyada yaşamak.
          Kapitalist sistemin,emperyalizmin yani kısacası AB'nin,NATO'nun,ABD'nin neo-liberal politikalarına karşı önce kendi halkımızın;sonrada tüm dünya halklarının mücadele etmesini istiyoruz.
          Hedefimiz yaşanılası bir ülkede ve dünyada geleceğe aydınlıkla bakmak...Bunca savaşların nedeni olan, dünya barışı önünde engel olan bencil kapitalist sisteme karşı ayaklanmak tüm insanların insanlığa bir borcudur... 


                  Yazan: (kazıcılar)

 
 
  Bugün 29469 ziyaretçi (54640 klik) kişi burdaydı! YAŞASIN 'KURTULUŞA KADAR SAVAŞ' ŞİARIMIZ!!!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol